Çarşamba, Şubat 17, 2010

Gitmek, Gidebilmek ve Huzur... (özeleştiri)

Sürekli çıkıp gitme isteğiyle doğmuş olmak büyük bir yük. Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, yanında kimin olduğu da farketmez, sürekli gitmen gerektiğini hissediyorsun. Sorsalar nereye diye, verecek cevabın yok. Zaten o anda nereye gideceğin önemli değil, önemli olan tek şey oradan çıkıp gitmek. Hatta gidebilmek.

Sanıldığı kadar kolay bir şey olduğunu zannetmiyorum gidebilmenin. Yani dediğim gibi, içinde sürekli bir çıkıp gitme isteği olan biri olarak, o kadar kolay olsa ben yapardım bunu. Hiçbir yerden gidemediğimi düşünüyorum sık sık. Şimdiye kadar hiçbir yeri tam anlamıyla terkedip gidemedim mesela. Ben kimseden de çıkıp gidemedim mesela. Evet, vaktiyle hayatımda çok büyük yer tutmuş şimdiyse anılarımı olabildiğince işgal eden bazı kimseler (Def ve Sam gibi) benden çıkıp gittiler. O kadar ki, ben onları uğurlayamadım bile. Belki zamanları doldu yanımda, belki yeni arayışlar içine girdiler, belki bu hayatın bir cilvesiydi vesaire. Ama sonuçta giden onlar oldu, ben gene mal gibi kalakaldım arkalarında.

Niyetim melankoli yapmak değil. Yanlızca bu hissin ne kadar tuhaf olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Hani Teoman'ın meşhur şarkısında vardır ya "Bir şehri tam kalbinden, beyninden vurup gitmek var..." Yani evet bu var benim için. Aslında asıl yapmak istediğim bu, yani içimdeki şu bitmek tükenmek bilmeyen isteğin yönü bu şekilde. Bazı dönemlerde bu istek o kadar kuvvetli oluyor ki, adeta yaşam amacıma dönüşüyor. Deli saçması şeyler söylediğimin farkındayım, aldırmıyorum. Deliliği her zaman takdir etmişimdir zaten...

Neyse... Arada bir düşünmüyor da değilim "Acaba becerip de çıkıp gidebilsem bir kere, bu istek sona erer mi?" diye. Neden olmasın ? Ancak hala deneyimleyebilmiş değilim bunu, ne söylesem yalan olur kanımca.

Bu öyle acayip bir his ki... Sizin kendinizi hiçbir yere, hiç kimseye ait olduğunuzu hissetmenize izin vermiyor. Hiçbir isim sizin değil sanki, hiçbir yemek sizin en sevdiğiniz yemek olamaz, hiçbir şarkı size ait değil. Yani evet, aslında bunu hissetmek faydalı, eğer hiçbir şeyin size ait olduğunu düşünmezseniz onlara daha çok değer veriyorsunuz, her an kaybedecekmiş gibi. Ama böyle, aidiyet duygusu olmadan ortalıkta gezinmek de zor. Durumu abartırsak insanın içine huzur duygusunun yerleşmesine izin vermediğini bile söyleyebiliriz. Huzur yok, çünkü bir huzur kaynağı yok, çünkü size kendinizi huzurlu hissettirebilecek hiçbir şey yok, çünkü hiçbir şey size ait değil - aynı sizin hiçbir şeye ait olmamanız gibi. (bkz : kendimden biliyorum)

Yani uzun lafın kısası, otur deyince oturmaz, dur deyince durmaz bir insan oluşum bundan ileri gelmekte diye düşünmekteyim. Mutlak huzursuzluk...

Yahu ben niye böyleyim ? o.o

4 yorum:

nephe dedi ki...

zamanında bar sahibi olan yeşil bir iblis, lanetlenmiş bir vampire demişti ki 'neden buradayız biliyor musun? çünkü burası hiçbir yere ait olmayan insanların şehri...'
neden bunu yazdım bilmiyorum, öle yazaım geldi=)
gitmekten önce, 'gidecek yere' ihtiyacımız var. bodoslama gitmek mi? sanırım biz o kadar cesaretli değiliz...

dif dedi ki...

bu yazıyı yazarken bol bol andım o mülayim iblisi zaten... o şehir o kadar uzakta olmasa ben de orada olurdum kanımca.
değiliz tabii ki. azıcık cesaretli olsak burda işimiz ne zaten ? xD

Adsız dedi ki...

Peki o zaman farzet ki Peter Pan cika geldi bir gece seni Neverland'e goturmeye. Iste o zaman onu takip edermiydin?

dif dedi ki...

Ederdim, hep Neverland'i görmek istemişimdir :)

Related Posts with Thumbnails