Sabahtan beri önüme gelen herkese erinmeden gocunmadan
anlattım, madem siz de önümdesiniz size de anlatayım, sizin diğerlerinden
neyiniz eksik? Benim gerçekten bir sıkıntım yok, aslında hayatımdaki her şey bir
yol benimsemiş, huzur içinde o yolda gitmekte. Sadece sırtım ağrıyor, hepsi bu.
Bu hastane ortopedi uzmanı kaynıyor, kardiyoloji uzmanından geçilmiyor, ne
yana dönsem ayrı bir KBB’ciye çarpıyorum, beni neden size getirdiler hiç
anlamadım. Ayrıca altı üstü sırtım ağrıyor, her anabilim dalının her bir
doktoruna görünmeme ne gerek var? Niye bu kadar abarttığınıza da anlam
veremiyorum doğrusu, galiba başka işiniz yok. Her neyse.
Az önce doktor beye de söyledim, elime bu reçeteyi
tutuşturup size pasladı beni, anksiyetem bozukmuş. Halbuki muhtemelen akciğerlerim
su topladı, kaburgalarımın bir kısmı kırık ve o arada sinsi kalp kapakçığım
kendini imha ediyor, bunun anksiyeteyle ne alakası var? İç organlarımın
anksiyeteleri bozuksa, iki durup bir bana atarlanıyorlarsa bilemeyeceğim tabi,
ama bence yedi milyarda bir görülen çok nadir bir hastalığım var ve siz beni
nefes egzersizleriyle oyalayarak literatüre geçme şansınızı kaçırıyorsunuz. Yarın
bir gün bu trilyarda bir görülen ender hastalıktan öldüğümde “Dediydi de biz
dinlemedik.” dersiniz. İşte o zaman ne kadar ileri görüşlü olduğumu anlarsınız,
anladığınızla da kalırsınız.
Sadece sırtım ağrıyor, inanın başka hiçbir derdim kederim yasım yok, vallahi de billahi de yok. Keyif içinde günümü gün etmek suretiyle hayatın tadını çıkarıyorum. Ara ara sinirimi bozan şeyler mi? Yani, tabi ki, herkesin olur, benim de var. Benim de sinirim var sonuçta, bozulabiliyor, ben de insanım, en azından dışarıdan bakınca insana benziyorum bence. Neyse, demek istediğim... Peki, bahsedelim biraz.
Sadece sırtım ağrıyor, inanın başka hiçbir derdim kederim yasım yok, vallahi de billahi de yok. Keyif içinde günümü gün etmek suretiyle hayatın tadını çıkarıyorum. Ara ara sinirimi bozan şeyler mi? Yani, tabi ki, herkesin olur, benim de var. Benim de sinirim var sonuçta, bozulabiliyor, ben de insanım, en azından dışarıdan bakınca insana benziyorum bence. Neyse, demek istediğim... Peki, bahsedelim biraz.
Mesela insanlar var, onlardan hiç beklemediğim şeyler
yapıyorlar. Çok kızıyorum, çok üzülüyorum, ama hemen ardından aslında bu
davranışların o kadar da beklenmedik olmadığını, çünkü daha önce de aynı
şeyleri defalarca yaptıklarını fark ediyorum. Farkındalıklarıma şaşıp
kalıyorum.
Şimdi mesela size burada kimden bahsetsem bilemiyorum. Kimi
övsem, kime sövsem, şuradan kalkıp kimi dövsem seçemiyorum. İnsanlar o kadar çok
ki, inanın döv döv bitmezler. Boru değil, dünya nüfusu olarak yedi milyara
yakınsıyoruz ve bu yedi milyarın %83’ünün benden daha cüsseli olduğunu
varsayarsak dövme işi yalan olur. Ayrıca övmek yada sövmek eylemlerine değil de
dövmek eylemine bu kadar takılmış olmam benim kişiliğimdeki şiddet yanlısı yönü
apaçık ortaya koyuyor, kendimi çıplak hissediyorum. Kendimi çıplak hissetmeyi
sevmiyorum, şu an bana sevmediğim şeyleri hissettiren insanları dövmenin tam
yeri bence. Neyse.
Bazı anlarda bazı bazı durumlar ortaya çıkıyor, ben ne
yaptım da böyle oldu anlayamıyorum mesela. Algımda bir sorun olduğunu da
zannetmiyorum açıkçası, zira oldukça seçici geçirgen bir algım var. Bunun ne
olduğunu soranlara hemen çay süzgeci örneğini veriyorum ve bir on beş dakika
kadar bunu açıklıyorum, ama sizi bu ızdıraptan mahrum bırakmak adına sadece
örneği vereceğim. Çay süzgeci.
Mesela bazı anlarda –bunlar yukarıda belirttiğim bazı bazı
durumların yaşanmadığı anlar oluyor genelde- şapkayı önüme koyup düşünüyorum,
ama bu anlar fazla düşünmeye gelmiyor galiba. Hemen kafam karışıveriyor, ben de
düşünmeyi bırakıyorum. Sonra vay efendim düşüncesiz oluyorum vay efendim
düşünmeden hareket ediyorum. Bana bunları diyenlere beni yargılamadan önce
benim kafamla düşünmelerini söylüyorum ve bir sonraki şikayet konuma geçiyorum.
Mesela kimseye çaktırmıyorum ama, yalnız ölmekten çok
korkuyorum. Sonra aklıma hali hazırda yalnız olduğum geliyor, bu defa direk
ölmekten korkuyorum. Türlü çeşit şikayetle doktora gidiyorum, doktor bilumum
testlerin ardından sapasağlam olduğumu söylüyor ve elime bir kutu ilaç
tutuşturup beni size, sonra da evime yolluyor. “O kadar sağlamsam bu ilaçlar
neden?” demiyorum, diyemiyorum. Onun yerine kendime “Adam geçen çağdan beri tıp
okuyor, ondan daha mı iyi bileceksin?” diyorum. İlaçların yalnızlığımı nasıl
dindireceğini çok merak ediyorum.
Demek istediğim, siz inatla anlamasanız da, benim sadece
sırtım ağrıyor. Arada bir nefes alamaz oluyorum, tünelin ucundaki ışığı
yalandan bir görüveriyorum, sonra geçiyor. Tek sebebi sırtımın şu geçmez bitmez
ağrısı, biliyorum, ağrıdan geceleri uyku uyuyamıyorum, gündüzleri yataktan
çıkamıyorum, sürekli ağlıyorum. Şu ağrım geçsin başka bir şey istemiyorum, yemin
ederim başka hiçbir derdim yok. Hayatımdan çok memnunum ben.
22 Ocak 2012