Salı, Mayıs 22, 2012

terapi günlükleri #1 rehabilitasyona giriş...

Sabahtan beri önüme gelen herkese erinmeden gocunmadan anlattım, madem siz de önümdesiniz size de anlatayım, sizin diğerlerinden neyiniz eksik? Benim gerçekten bir sıkıntım yok, aslında hayatımdaki her şey bir yol benimsemiş, huzur içinde o yolda gitmekte. Sadece sırtım ağrıyor, hepsi bu. Bu hastane ortopedi uzmanı kaynıyor, kardiyoloji uzmanından geçilmiyor, ne yana dönsem ayrı bir KBB’ciye çarpıyorum, beni neden size getirdiler hiç anlamadım. Ayrıca altı üstü sırtım ağrıyor, her anabilim dalının her bir doktoruna görünmeme ne gerek var? Niye bu kadar abarttığınıza da anlam veremiyorum doğrusu, galiba başka işiniz yok. Her neyse.
Az önce doktor beye de söyledim, elime bu reçeteyi tutuşturup size pasladı beni, anksiyetem bozukmuş. Halbuki muhtemelen akciğerlerim su topladı, kaburgalarımın bir kısmı kırık ve o arada sinsi kalp kapakçığım kendini imha ediyor, bunun anksiyeteyle ne alakası var? İç organlarımın anksiyeteleri bozuksa, iki durup bir bana atarlanıyorlarsa bilemeyeceğim tabi, ama bence yedi milyarda bir görülen çok nadir bir hastalığım var ve siz beni nefes egzersizleriyle oyalayarak literatüre geçme şansınızı kaçırıyorsunuz. Yarın bir gün bu trilyarda bir görülen ender hastalıktan öldüğümde “Dediydi de biz dinlemedik.” dersiniz. İşte o zaman ne kadar ileri görüşlü olduğumu anlarsınız, anladığınızla da kalırsınız.
Sadece sırtım ağrıyor, inanın başka hiçbir derdim kederim yasım yok, vallahi de billahi de yok. Keyif içinde günümü gün etmek suretiyle hayatın tadını çıkarıyorum. Ara ara sinirimi bozan şeyler mi? Yani, tabi ki, herkesin olur, benim de var. Benim de sinirim var sonuçta, bozulabiliyor, ben de insanım, en azından dışarıdan bakınca insana benziyorum bence. Neyse, demek istediğim... Peki, bahsedelim biraz.
Mesela insanlar var, onlardan hiç beklemediğim şeyler yapıyorlar. Çok kızıyorum, çok üzülüyorum, ama hemen ardından aslında bu davranışların o kadar da beklenmedik olmadığını, çünkü daha önce de aynı şeyleri defalarca yaptıklarını fark ediyorum. Farkındalıklarıma şaşıp kalıyorum.
Şimdi mesela size burada kimden bahsetsem bilemiyorum. Kimi övsem, kime sövsem, şuradan kalkıp kimi dövsem seçemiyorum. İnsanlar o kadar çok ki, inanın döv döv bitmezler. Boru değil, dünya nüfusu olarak yedi milyara yakınsıyoruz ve bu yedi milyarın %83’ünün benden daha cüsseli olduğunu varsayarsak dövme işi yalan olur. Ayrıca övmek yada sövmek eylemlerine değil de dövmek eylemine bu kadar takılmış olmam benim kişiliğimdeki şiddet yanlısı yönü apaçık ortaya koyuyor, kendimi çıplak hissediyorum. Kendimi çıplak hissetmeyi sevmiyorum, şu an bana sevmediğim şeyleri hissettiren insanları dövmenin tam yeri bence. Neyse.
Bazı anlarda bazı bazı durumlar ortaya çıkıyor, ben ne yaptım da böyle oldu anlayamıyorum mesela. Algımda bir sorun olduğunu da zannetmiyorum açıkçası, zira oldukça seçici geçirgen bir algım var. Bunun ne olduğunu soranlara hemen çay süzgeci örneğini veriyorum ve bir on beş dakika kadar bunu açıklıyorum, ama sizi bu ızdıraptan mahrum bırakmak adına sadece örneği vereceğim. Çay süzgeci.
Mesela bazı anlarda –bunlar yukarıda belirttiğim bazı bazı durumların yaşanmadığı anlar oluyor genelde- şapkayı önüme koyup düşünüyorum, ama bu anlar fazla düşünmeye gelmiyor galiba. Hemen kafam karışıveriyor, ben de düşünmeyi bırakıyorum. Sonra vay efendim düşüncesiz oluyorum vay efendim düşünmeden hareket ediyorum. Bana bunları diyenlere beni yargılamadan önce benim kafamla düşünmelerini söylüyorum ve bir sonraki şikayet konuma geçiyorum.
Mesela kimseye çaktırmıyorum ama, yalnız ölmekten çok korkuyorum. Sonra aklıma hali hazırda yalnız olduğum geliyor, bu defa direk ölmekten korkuyorum. Türlü çeşit şikayetle doktora gidiyorum, doktor bilumum testlerin ardından sapasağlam olduğumu söylüyor ve elime bir kutu ilaç tutuşturup beni size, sonra da evime yolluyor. “O kadar sağlamsam bu ilaçlar neden?” demiyorum, diyemiyorum. Onun yerine kendime “Adam geçen çağdan beri tıp okuyor, ondan daha mı iyi bileceksin?” diyorum. İlaçların yalnızlığımı nasıl dindireceğini çok merak ediyorum.
Demek istediğim, siz inatla anlamasanız da, benim sadece sırtım ağrıyor. Arada bir nefes alamaz oluyorum, tünelin ucundaki ışığı yalandan bir görüveriyorum, sonra geçiyor. Tek sebebi sırtımın şu geçmez bitmez ağrısı, biliyorum, ağrıdan geceleri uyku uyuyamıyorum, gündüzleri yataktan çıkamıyorum, sürekli ağlıyorum. Şu ağrım geçsin başka bir şey istemiyorum, yemin ederim başka hiçbir derdim yok. Hayatımdan çok memnunum ben.

22 Ocak 2012



Related Posts with Thumbnails