“Alkolün sertleştirdiği, sigaranın
boğduğu bir ses, dumanın hasına adanmış
bir gırtlaktan çıkıyor ve çağlar ötesinden
gençlik ruhunun nasıl koktuğunu
anlatıyordu, hiçbirimiz o sesi unutamayız.”
-Mikado
Bir zamanlar birilerinin sözlüğünde üç beş kelimeden
ibarettim. Dudaklarımdan dökülmeyen isimleri vardı birilerinin, bir zamanlar
ben kendimi onların yazgısına hapsetmiştim. Bazı cümleler vardı birileri
tarafından yazılmış, ben kendime o cümlelerden modaya uygun kıyafetler
dikmiştim. Birilerinin gözleri kor olup saplanmıştı zihnime, birilerinin
yaşanmışlıkları yolumu aydınlatsın isterdim. Kendime tapınacak putlar yapardım
boş zamanlarımda, yaşam alanımı bir çeşit Kabe’ye çevirmiştim. Bilinen her şeyi
bilmeye, bilinmeyen her şeyi çözmeye yeminler etmiştim herkesin önünde, bunları
herkes bilsin istemiştim. Gün gelip de bu yeminler tarafından tutuklandığımda,
zindana kendi ziyaretime sadece ben gitmiştim. Zamanın birinde baroya kayıtlı avukat
kesilip, herkesin bildiği kadarından ibaret olduğuma ikna edivermiştim kendimi,
asıl çözmem gerekenin kendi benliğim tarafında şifrelenmiş olabileceğini hiç
düşünmemiştim.
Tanıdıklarımın bazılarını kendime yaratıcı seçerdim, sonra
tüm zamanımı yaratılış destanları yazmakla geçirirdim. Yaratıcı olarak
seçilemeyen kişileriyse bu destanların baş kahramanları yaparak
ödüllendirirdim, onların bu ödülü hak edişlerine inat, kendime ornitorenk
rolünü verirdim. Kendi kendime var olmuş olabileceğime hiç ihtimal vermemiştim
doğrusu, kendi kendimi hiç görmemiştim. Kendimden bihaber geçirdiğim her bir
anın canıma kast edişini izlemekle yetinmiştim, dürüst olmam gerektiğinde
kendimi özellikle es geçerdim. Aslında kim olduğumu ezbere bilirdim,
sorduklarında hiç tereddüt etmeden cevap verirdim, ben hiç kimseydim. Değil üzerinde
düşünmeye, hakkında konuşmaya bile değmezdim. En iyisi beni boş verelim
gitsindi, zaten beş para etmezdim. Kendime bakış açım acınası derecelerde seyrederken,
ben düzenlediğim müzayedede kendi değerimi kaybetmiştim.
Birilerinin varlıkları zihnimde ışık hızında bölünerek
çoğalırken, ben akut solunum yetmezliğinden ölmek üzereydim.
Söylediğim hiçbir şeyin size anlamlı gelmediğinin
bilincindeyim, aslında söyleyemediğim pek çok şeyin gerçekte anlamlı
olmadığının da bilincindeyim. Cümlelerim ifade edemediklerimin yansıması değil,
ancak yalancısı olurlar. Yazının bu son satırlarına geldiğinizde “Bu defa
güldürmedi.” dediğinizi duyar gibiyim, bu defa kuru kuruya düşündürdüğüm için
tüm özürlerimle...
Öperim.
Mart 2012