Cuma, Temmuz 16, 2010

dif saçmaladı burda... ne gereksiz bir yazıdır bu...



Bu blogu bundan 2 yıl kadar önce tamamen rahatça/dürüstçe/özgürce yazabilmek için açmıştım. Ama görüyoum ki kendimi kandırmışım yine, her koşulda yine de bir şeylere bağlı kalarak yazıyorum.

Muhafazakar bir insan değilim, her çeşit insana duyduğum gibi muhafazakar insanlara da saygı duyarım (elimden geldiğince), bu da onlarla yegane alış-verişimdir zaten. Dar kafalı/kalıplaşmış insanlara keşke saygı da duymasam, ama insan sevgim elvermiyor, ne yaparsın. Ha bu arada çıkıp "yahu muhafazakarla dar görüşlü benzer değil mi?" derseniz, ben bir insanın muhafazakar olmadan, hatta son derece modern tavırlı ve hatta solcu/sosyalist/komünist/anarşist olarak bile dar kafalılığını muhafaza edebileceğine inananlardanım, ondan dedim.

Toplum baskısı şu hayatta en deli saçması gözüyle baktığım şeylerden biridir. Ha var mı, var tabi. Yok deyip inkar edemeyeceğim kadar var hem de, ama ben kendi üstümdeki etkisini minimuma indirmeye çalışırım her zaman. Öyle ya, kendi yaşama zamanımı başkalarının yaptıklarım hakkında ne düşüneceğini önemseyerek tüketemem. Bu benim varolma nedenime saygısızlık olur.

"- Felsefe yapma Dif. İki dakika felsefe yapmadan dur gözünü seveyim ha."

Aile baskısını hemen hiç yaşamadım. Hatta aile baskısı olarak yaşadığım yegane şey okul konusunda oldu. Dersler, notlar, etc. Hani aile açısından da bir takıntım yok.

Bu zamana kadar etrafımdaki insanları özenle/elimle/tek tek seçtim. Büyüğünden küçüğüne. Hatta bir noktada kendi ailemi bile kendim seçtim diyebiliriz. Hepsi insanlara önce saygı duyan, saygı duyulası insanlardır. Tepkilerini kafaya takmam gereksizdir.

E o zaman neden hala şu rahatça/dürüstçe/özgürce yazma emelime ulaşamadım ?

Cevap basit.

Kiminin engelleri dışarıdan gelir, öyle ki gözünüzle görüp dokunulabilirsiniz. Hatta insanların genelinde karşılaşılan "engellenmeler" bu biçimdedir. Bir adet de istisnai - hatta alt-grup vardır ki engellemeleri içeriden, kendilerinden gelir. Ha işte ben o salaklardandım. Ben oturduğu yerden kendi kendini engelleyenlerdenim.

Sayısal mezunu olduğum için ehem... psikolojiye dair pek bir fikrim yok - kızkardeşimin psikolog olması bir çelişkidir. Ama hani şu "üç benlik" midir nedir, bir ID vardır, süper ego falan vardır ne bileyim. İşte onları ilkelden gelişmişe göre sıralarsak, bendeki "en gelişmiş" benlik biraz fazla gelişmiş galiba, yemiyor içmiyor kafamın arkasında kazınıyor. %90'ı dolu ram gibi çalışıyor beynim sürekli. Millet bir şeyi düşünmeden yapar, boka batar, gelir bana ağlar. Ben kırk şeklini düşünür, inceler, her birinin olası sonuçlarını hesaplar, hatta bu olası sonuçların olasılık hesaplarını da yapar, burada kalmaz hesaplamaların diferansiyel hata hesabını bile yapar, sonra boka batarım. Ama istisnasız boka da batarım yani, o basamağı es geçmem. Sonra gidip kime ağlayacağımı bilemem tabi. Kendime ağlamayı denedim bir defa, kendimi çok aşağılıyorum yahu. Bildiğin ezikliyorum bu gariban bünyeyi, çok üstüme geliyorum. Fena.

Tabi emelime ulaşamamın ana sebeplerinden biri bu, ama tamamı değil. Asıl sebep, duygularım. Duygularımı kolay kolay çözümleyemiyorum artık, ifade edemiyorum bazen kendimi. Bu tabii ki içinde bulunduğum ruh hali/geçirdiğim kaotik dönemden kaynaklı olabilir. Ama daha fazlası da olabilir mesela. Mesela belki ben artık ne hissettiğimi çözemiyorumdur veya kendi kendimi anlayamıyorumdur. Veya belki ne hissettiğimi çözmekten korkuyorumdur, yada bir yazı yazdığımda millet satır aralarını okursa benim kendime bile itiraf etmekten korktuğum şeyleri farkedebilir. Ve hatta gelip bunları bana itiraf edebilir. Ben de o noktada -gerçeklerin yüzüme vurulmasından dolayı tabii ki- şoka girebilir, beynimi yiyebilir, hatta son derece şizofrenik tepkiler verebilirim. Bunlar olabilir, olası şeyler bunlar hep.

Neyse zaten bu saçma sapan yazıda satır aralarını okuyanlar bende ankisyete bozukluğu-paranoya-şizofreni üçlemesi olduğuna inanmışlardır artık. Hala inanamayanlar da bir önceki cümleyle ikna olmuşlardır bence. Daha fazla bu yazıyı uzatmak için bir sebep kalmadı sanırım, hepinize bol saçmalıklı rimirimileyler diliyorum. Şimdilik adios beybiler. Gidip kendi beynimden alınan parçalarla özel olarak hazırladığım mevsimlik beyin salatamı yiyeceğim. Huni forever.



Bu görsel Suzanne Woolcott'a aittir. Kişinin dA galerisinden tanıtım amaçlı alınmıştır.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sende fazla gelişmiş süperego görüyorum :P yok yok değildir merak etme şu yazıdan anlaşılan bi davranışsal bozukluk yok him merak etme :D

dif dedi ki...

:D
oh valla içim rahat etti, fazla gelişmiş süperego da bir bakıma belki davranış bozukluğu sayılabilir ama sayılmasa da ben zaten muzdaribim bundan :D bu süperegomla kendi kendimin ruh sağlığını bozuyorum :D

Related Posts with Thumbnails