Pazar, Ocak 31, 2010

Kendimle Yürüyüş...

Bu gün kendimle yürüyüş yaptım.

Yüzyıllar olmuş sanki kendi kendime takılmayalı. Gerçi tuhaf oldu böyle deyince de, sanki sürekli etrafta peşimde ordularla geziniyormuşum gibi. Halbüsü yok, paso yanlız takılıyorum zaten. Ama bu bir başkaydı sanki, tek başıma yürüyüş yapmak gibi değildi, yanlız başıma yürümedim bu gün. Kendimle yürüdüm. Sanki benden bir tane daha vardı da birlikte deniz kıyısına uzandık bu gün. Değişikti.
Kendin pişir kendin ye tadında kendim sorup kendim cevapladım. Kendim anlatıp kendime ağladım, sonra tutup kendime kızdım gene. Evet oradan bakınca delilik alameti gibi görünüyor olabilir, ama arada yapmak lazım bunu. Her ne kadar delilik alametine benzese de aslında delirmemek için bir yol bu kanımca.

Başımıza gelen her türlü olayda - belada - cinslikte sürekli başkalarının fikirlerine ihtiyaç duyuyoruz. Olan biteni en ufak ayrıntısına kadar anlatıp yorum dileniyoruz. Zaten onlar da dünden hazırlar engin bilgilerine dayanan nadide yorumlarını sunmaya ya, başlıyorlar ders vermeye. Bu yorumlar seni beni anlayan cinsten olmuyorlar ama malesef, malum herkesin derdi kendine, ne bilsin adam senin içinde ne yaşadığını, o yorumlasın kafi onun için - şahsen ben beni anlayanına daha rastlamadım. Yorumlayan halden anlamadığı için bu yorumlar genelde azarlama tadında oluyor, biz de "vay ben ne yapmışım? ulan amma da rezilmişim, yazıklar olsun bana." demek suretiyle kendimizi azarlıyoruz. Hayır zaten an itibariyle dış mihraklar tarafından azarı yemişsin, daha ne kendinin üstüne varıyorsun değil mi ? Yok düşene kendin de olsa bir tekme de sen vuracaksın, vurmazsan ayıplarlar.
Daha da ilginç olan şey şu ki, o gün nacizane fikirlerini aldığımız şahıslar bir süre sonra bizim kapımızı aşındırıyorlar yorum / fikir arzularıyla. Eee insanlık öldü mü, biz de oturup dinleyip azarı basıyoruz onlara, bir süre önce bizim kuyruğumuzun başına gelen gibi, onlarınki de bacak arasına sıkışıyor ve şahıslar o vaziyette geldikleri gibi gidiyorlar. Bu doğal döngü, dinamik denge. Buraya kadar bir yanlış yok, değil mi ?
Var.
Çünkü akla şahane ötesi bir soru getiriyor bu durum.
Elin adamına gidip akıl alıyoruz sanki biz salakmışız gibi. Ama salak değiliz ki o da gelip bizden fikir alıyor.
Akıl aldığımız konu bizimle, hayatımızla ilgili. Fikir veriyoruz ki çok şükür akıl sağlığımız yerinde.
Peki bizim kendi hayatımızla ilgili olan bir konuda, akıl sağlığı başkalarına akıl verebilecek düzeyde iyi olan kendimize neden hiç sormuyoruz ?
Neden kendi fikirlerimizi böylesine önemsiz görüyoruz ? Neden kendimizi fikrini almanın bile gereksiz olduğu dış kapının dış mandalı olarak görüyoruz ?
Ya evet... Bunu yapıyoruz. Kendimize hiç sormuyoruz malesef. Bu sürekli kendimizle birlikte olduğumuzdan mı ileri geliyor yoksa "başkaları objektif olur" mantığından mı bilemiyorum. Ama kendimiz pek sallamıyoruz açıkçası.
Kendine sormak burnunun dikine gitmek değildir.
Ve kendimize objektif olabiliriz.

Uzun zamandır aldığım hiçbir kararı kendim almadığımı farkettim. Hep birileri karar verdi benim yerime, ben uyguladım. Ve bundan hiç gocunmadım, onların düşüncelerinin mantıklı olduğunu, haklı olduklarını, beni düşünerek konuştuklarını vs vs idda ederek üzerinde düşünmeye gerek bile görmedim.
Evet bunlar doğruydu belki. Belki iyiliğimi istediler, belki benim mutlu olmamı, belki benim için en iyisini...
Kim benim iyiliğimi benden daha çok isteyebilir ki ? Kim benim nasıl daha mutlu olabileceğimi bilebilir ? Kim benim gerçekten ne istediğim hakkında fikir sahibi olabilir ?
Evet, bunlar uzuuuun bir süre önce kendime sormam gereken sorulardı. Yaş olmuş 23... Ben 15 yaşında kendi kararlarımı kendim verirdim. Kendime sormam gerektiğini bilirdim...

Yaa işte bu gün de böyle tuhaf felsefik psikoloik demogojik şeylerle geldim sevgili blog :3
Kendimle yürüyüş yapmak böyle bir şeydi işte... Nerelerden alıp nerelere götürdü beni.

Sık sık yapılması gereken şeyler listesine "kendimle yürüyüş yapmak" maddesini ekleyiniz efenim. Ricalarla... =D

2 yorum:

. dedi ki...

Yalnız olmakla fikir almak belki ayır şeyler değildir, belki bütünleyicidir, belki biri dostluktan diğeri kendi olabilmekten gelir, belki iki ağaç gibidir, birlikte büyürlerse verimli olurlar, ne dersin :)

deeptone dedi ki...

haklısınız. mükemmel bir yazı olmuş. bizlerin kendimizle başbaşa kalıp kendimizle yüzleşmesi ne kadar zor değil mi. ayrıca, kararlarımızı başkalarına dayanarak değil kendi içimzden gelenlere dayanarak almak daha doğru herhalde. çünkü bizim hayatımız. insanın önünde menü geniş. birçok yol var. bu yolların hepsine de gidebilecek durumdaysak aslında yolumuzu kaybetmiş oluyoruz. kendi yolumuz kalbimizde.
:)

Related Posts with Thumbnails