Salı, Eylül 14, 2010

öyle gereksiz bir veda..



"- Nereye gidiyorsun?" dedim.

"- Buradan uzaklara." dedi.

"- Neden?" dedim.

"- Milyonlarca sebebi var." dedi gözlerini devirerek.

"- Peki ya ben?" dedim.

"- Sen en büyük sebepsin." dedi.

"- Nasıl?" dedim.

"- Artık seninle kalamam. Zaten gereğinden fazla kaldım senin içinde. Artık bana ihtiyacın yok, en azından sen böyle düşünüyorsun." dedi.

"- Üzerine alınman gereksiz." dedim. "Seninle ilgili değil bu artık, benimle ilgili. Yaşadıklarımla."

"- Benimle konuşma şeklin bile artık beni istemediğinin bir göstergesi." dedi.

"- Benim suçum var mıydı peki?" dedim.

"- Hayır, suç sadece zamandaydı." dedi. "Yanlış olan zamandı, zamanlama hatası yapıldı yine."

"- Yine geç kaldım desene." dedim.

"- Geç veya erken, ne fark eder ki? Önemli olan zamanlamanın yanlış olması." dedi içini çekerek.

"- Canım yanıyor hala." dedim.

"- Ben gidince geçecek." dedi.

"- Sen gidince en önemli parçam gidecek." dedim.

"- Sen her koşulda bir bütünsün. Benim gitmem seni eksiltmeyecek, sadece yeni bir parça için yer açılacak içinde." dedi.

"- Sen olmadan yaşayabileceğimi sanmıyorum." dedim gözyaşlarımı zorlukla tutarak.

"- Ölmediğin sürece yaşarsın, bunu sen de biliyorsun." dedi.

"- Nasıl devam edeceğimi bilmiyorum ama." dedim.

"- Zaman en büyük öğretmendir. O sana bensiz yoluna nasıl devam etmen gerektiğini gösterecektir." dedi.

"- Gitmeni istemiyorum. Hiç bir şey senin gitmenle yoluna girmeyecek." dedim.

"- Şeyler her zaman yolundadır zaten. Bunu görmek için sadece bakış açını değiştirmen lazım." dedi.

"- Ama yine de birlikte devam edebilirdik." dedim bir umutla.

"- Zamanım dolalı çok oldu. Ve senin artık farklı bir yolda ilerlemen lazım. Birlikte devam etmeye çalışmak sadece mutlak ayrılığımızı biraz erteleyecek." dedi.

"- Seni çok özleyeceğimi şimdiden hissediyorum." dedim.

"- Ben gidince özlem de hislerin de geçecek." dedi.

"- Hislerimi kaybetmek istemiyorum ama. Seninle birlikte gitmek zorundalar mı?" dedim.

"- Bu kadar acıyı çekmenin sebebi de onlardı. Ben onlarla bir bütünüm, birlikte gitmek zorundayız. Biz gidince bu acı da geçecek." dedi.

"- İnanmıyorum buna." dedim başımı hayır anlamında sallayarak. "Bu acı hep içimde kalacak, yalan söylüyorsun."

"- Yalan söyleyebileceğimi düşünmen artık bana ihtiyacının olmadığının bir göstergesi." dedi.

"- Sen gittikten sonra sakat kalacağım. Bir yanım eksik kalacak hep." dedim.

"- Evet, bu konuda haklısın. Sakatlık sadece fiziksel bir anlam taşımaz. İnsan duygusal olarak da sakat kalabilir." dedi büyük bir ciddiyetle.

"- Hala gitmeni istemiyorum." dedim.

"- Sen gitmen gereken zamanı öğrendin bir süre önce. Ve hayatın akabilmesi için bazen gitmek gerektiğini de... Bunu ben yaptığımda neden isyan ediyorsun?"

"- Olanlardan dolayı beni suçluyorsun." dedim başım öne eğik.

"- Ortada bir suç yok ki seni suçlayayım? Ama biliyorum ki yeni yolunda ben sana sadece bir yük olacağım. Bensiz daha rahat devam edebileceksin." dedi.

"- Geri gelecek misiin peki?" dedim.

"- Sadece tek bir şarta bağlı bu galiba." dedi.

"- Neymiş o şart?" dedim.

"- Belki bir gün bu dünyaya arkanda kendinden bir şey bırakmaya karar verirsin. O zaman eskisinden daha kuvvetli gelirim." dedi.

"- Onun dışında bir ihtimal yok yani." dedim.

"- Öyle görünüyor şimdilik. Ama hayat bu, hiç belli olmaz." dedi.

"- Şu ana kadar varlıklarından dolayı gururlandığım tüm yetilerim gidecek sen gidince." dedim.

"- Mesela ?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

"- Affedemeyeceğim artık."

"- Affetmek yerine umursamıyor olacaksın." dedi.

"- Sevemeyeceğim." dedim.

"- Ve acı da çekmeyeceksin." dedi.

"- Şefkat, merhamet hepsi gidecek." dedim.

"- Bu dünyada milyonlarca insan bunlar olmadan da yaşayabiliyor." dedi.

"- Kırılmayacağım sanırım." dedim.

"- Ki bu gidişimin en güzel yanı." dedi.

"- Veda sahnelerinden nefret ediyorum." dedim.

"- Bende." dedi.

"- Seni şu an şurada bırakmak istemiyorum. Daha sonra olsa ? Az daha dursan öyle gitsen ?" dedim çaresizce.

"- Zamanı durdurmayı hala öğrenemediğine göre gitmelere de alışman lazım. Diğerleri gibi benim de zamanım geldi." dedi.

Derin nefes... Sonsuzluk kadar uzun, ama sonu var... Her şey gibi...

"- Pekala." dedim. "Bu hayatta bir gün tekrar birleşmek umuduyla."

"- Tekrar birleşmek umuduyla." dedi ipeksi bir sesle.

Göğsümde, göğüs kafesimin altında, akciğerlerimin arasında bir yoğunluk... Önce ufacık bir his, giderek artıyor, ciğerlerimi sıkıştırmaya başlıyor. Tüm duygularım yükseliyor bir anda. Aynı anda hem mutluluk, hem acı. Hem öfke, hem huzur. Hem çaresizlik, hem güven. Hem o, hem bu, hem şu, hepsi. Gözlerimden yaşlar boşanırken deli kahkahalarıma engel olamıyorum. Duygusal sarsıntının bedenimin/benim üstümde nasıl büyük bir etkisi olduğunu anladığım anda yokoluyor o yoğunluk.
Yokoluyor.
Gitti galiba.
Tüm hislerle birlikte.

Sol tarafımda bir acı, başımı eğip bakıyorum.
Küçük şeffaf pembe kalbim kurumuş, kararmış, taşlaşmış.
Onu da almış giderken demek ki.
Kalbim de gitmiş.
Ruhumla birlikte.


Hoşçakal.




Bu görsel Suzanne Woolcott'a aittir. Kişinin dA galerisinden tanıtım amaçlı alınmıştır.

2 yorum:

DOREMİ dedi ki...

sevgili Dif bu yazı sana mı ait.?Nefessiz okudum..

dif dedi ki...

evet bana ait, çok çok teşekkür ederim bu güzel yorumun için =).
beğenmene ve bunu dile getirmene çok sevindim hatta kendimle gurur duydum bir an =).

Related Posts with Thumbnails