Pazartesi, Eylül 27, 2010

etkili blog iletişimi - etkisiz dif elemanı



Hepimizin son derece gizli ve kolay kolay ortaya çıkmayan bir yetisi var : Empati kurabilmek.

Sizleri bilmem ama bu empati kelimesi benim hayatıma Çocuklar Duymasın dizisi ve Etkili Aile İletişimi benzeri isimleri olan bir kitap serisiyle girdi. Önceleri sadece kulağa hoş gelen ama anlamı havada asılı kalmış bir kelimeyken zamanla doldu içi. Önceleri sadece kulağa hoş geldiği için (ve bilimum tartışmalarda karşı tarafı bozmak için) kullanılırken zamanla günlük dilimize yerleşti.
Ama nedense hayatımıza hiç yerleşemedi.

Oturup anlattığım takdirde saatler alabilecek ancak gerçekte ütopik olan hayat felsefeme göre (vays ne de afili bir giriştir bu, kendimi adam sandım burda, sırıtıyorum şu an) (boru mu oğlum, hayat felsefem var benim) yaşadığın her anı maksimum kapasitede yaşaman lazım gelir. Kastettiğim şey her dakika yeni bir atraksiyona girmek değil tabi ki, daha çok yaşadığın her anı sana eşlik edenlerin de açısından yaşayabilmek. Empatinin doruğa ulaşma durumu da diyebiliriz bunun için, veya kendini aşmak, bilemiyorum. Ama ancak bu şekilde bir ana birden fazla an sığdırılabilir, bu yolla bir yaşam süresi içinde birden fazla hayat yaşayabiliriz. Sonuçta bir olayı / durumu yaşamak o olayın / durumun içinde yer almak veya etkilenmek anlamına geliyorsa bir olay / durum içerisinde yer alan her kişinin açısından bakabildiğimizde... Uff bu cümlenin sonu gelmez sanırım ama anladığınızı umuyorum, benim anlatımlarımın çarpıklığına rağmen :).

Başımıza ne gelse - ki buradaki şahıs kendimiz olmak zorunda da değiliz, sevdiklerimizden herhangi biri de olabilir - genellikle kurduğumuz bir cümle var ; "her şey insanlar için." Evet, bu böyle. Bu hayat her türlü açısıyla tüm yönleriyle bizler için, biz yaşayanlar için. Her türlü saçmalık biz yaşayalım diye var, her türlü tecrübe biz edinelim diye konmuş. Bizim için tasarlanmış 3D bir eğitim programı bu hayat, her anı her detayı bizi bir adım öteye götürmesi için dizayn edilmiş. Tüm acıları, tüm zevkleri bize ait, her durum bizlere yönelik.

Karşımızdaki kişiyi acımasızca eleştirmek her zaman en kolaydır denir ya, aslında en tatlı olandır. Birini eleştirmeye başladığımız anda özgüvenimiz yükselişe geçer, eleştiri ne kadar sertse özgüvenin tavan yapması da o kadar hızlı olur. Çünkü eleştirinin bir temeli var; "ben senden bir adım öndeyim ki hatalarını görebiliyorum." düşüncesi. Öyle ya, bir adım önde olamadığım adamın eksikliklerini nasıl görebilirim ? Ondan bir gömlek üstün değilsem yerden yere nasıl vurabilirim ? Bu düşüncenin bir sanrıdan ibaret olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım, zira bence en çok eleştirenler en düşük özgüvene sahip kişilerdir. Ben mesela deliler gibi eleştiririm, hatta biraz abarttığım anda kavgada söylenmeyecek sözleri söylerim, çünkü ben özgüveni çok yüksek olmayan biriyim.

" - Sert bir genelleme yaptığında ilk örneği kendinden ver ki (hatta kendini itin götüne sok ki) millet yumuşasın. Afferim Dif afferim."

Her neyse, konudan sapmayalım.
Katil olmanın sadece an meselesi olduğu bir dünyada biz kimiz ki başka bir insanı eleştirebiliyoruz ? Hem de sadece kendi özgüvenim depomuzu doldurmak için ?
Bu gezegen üzerinde bu güne kadar her türlü olay / durum her an bizim de başımıza gelebilecekken ne cesaret ne cüretle bir diğerini yargılayabiliyoruz ?
Kendimizi onun yerine koyup olayı / durumu net bir şekilde kavrayabilecekken neden nanik yapmayı tercih ediyoruz ?
Ve bunu kavradığımız takdirde bir benzer durumda kaldığımzda önceden hazırlıklı olma şansımız varken insanları anlayabilmeyi / empati kurabilmeyi karşı tarafa sunulan bir lütuf gibi görüyoruz ?

Empati yetisini kullanmak bizim yalnızca insanları anlamamıza yardımcı olmaz, kendimizi anlamamıza da yardımcı olur. Aynı şekilde yalnızca iletişim kurmamızı kolaylaştırmaz, bizi hayata karşı çok daha deneyimli kılar.
Empati kurmanın karşı tarafa verilen bir ödülden çok, yemek yapabilmek gibi hayatta kalmamızı kolaylaşyıracak bir yeti olduğunu keşfettiğimiz gün birden çok hayatla beslenebileceğiz. Diğerinin penceresinden bakabildiğimiz gün... İşte o gün insanoğlunun ömrü hakikaten uzamış olacak.

Ben tüm hayatım boyunca aynı pencerenin önünde oturup aynı manzarayı seyretmek istemezdim, ya siz ?



Bu görsel Suzanne Woolcott'a aittir. Kişinin dA galerisinden tanıtım amaçlı alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails