Perşembe, Ocak 27, 2011

masum kalamayız beybi, mevzular hiç bildiğin gibi değil...



Bu zamana kadar buraya hep duygusal şeyler yazdım. Veya yazabileceğim en duygusal şeylerdi bunlar.
Bu defa bir değişiklik yapalım.

- Formspring'ime bir adet anonim dadanmış. Dadanmış diyorum, çünkü günler önce sorduğu sorularını daha yeni gördüm. Cinsel hayatıma dair ayrıntılı bilgiler rica etmiş. Kimdir, nedir, neden merak eder bilmiyorum. Amacını da kavrayamadım ama bilmesi gereken tek şey beni tahrik etmeyi beceremediği sanırım. Üzgünüm mayk.

- Bundan bir süre önce sevgilisi varken beni yatağa atmaya çalışıp da hüsrana uğrayan, ve bu hüsranın bir getirisi olarak -her zaman çok takdir ettiği- kişiliğime(!) hakaretler yağdırıp benimle görüşmeyi kesen çok yakın bir dostumun, sevgilisiyle mutlu mesut fotoğraflarını görmek ve altlarına yazılan şiirsel yorumları okumak bana bambaşka bir keyif veriyor.

- Ellerine klavye geçirdikleri anda, erişebildikleri her yerde cinsel hayatlarından bahsedenler var, evet. Ve bir kısmı bu şekilde popüler oldular, evet. Ben bunu anlayabiliyorum. Ancak anlayamadığım şey bunun neden bazılarına battığı. Hiçbirimiz edebiyat yapmıyoruz burada, hiçbirimiz bir akım başlatmıyoruz, dünyayı kurtarmaya çalışmadığımız belli. Adam ister cinsellikten bahseder, ister yunuslarla zebralar arasındaki farklardan, bundan kime ne ?
İşte ben bu "kime ne ?" kısmını anlamayıp önüne gelene hakaretler yağdıranların bu davranışlarını cinsel tatminsizliklerine bağlıyorum.

- İlişkiler ve bireylerin kendilerine ait farklı hayatları hakkındaki düşüncelerim bazı insanların midelerini bulandırıyor. Evet, aldığım tepki bu. Bu insanların ileride benimle bir ilişki yaşamamaları kendi midelerinin hayrına olur. Sonuçta kimse sürekli kusarak yaşayamaz değil mi ?

- "Geçen akşam sizin bölümden biriyle tanıştım." dedi.
"Aaa, kimmiş ?" dedim.
"Adını hatırlamıyorum ama geçen dönem xxx ile çıkmış." dedi.
Ve benim aklıma dört farklı isim geldi. Bazı insanların libidolarına hayranım.

- Cinsel hayatları benimkine kıyasla çok çok renkli olan ve topluluk içindeyken ben belaltı bir espiri yaptığımda yüzlerini buruşturup "ne iğrençsin, çok ayıp yea." diyen kız arkadaşlarım var.

- Bir insanın cinselliğin ve duyguların farklı şeyler olduklarına inanması önüne gelenle yattığı anlamına gelmez. Hatta abartıyorum, kimseyle yatmamış olmasına da şaşırmak anlamsız. Biri eylem, biri düşünce.

- Yedi cihanda cinsellikten konuşmuyor/tartışmıyor olmam beni dar görüşlü biri yapmaz. Doğal gördüğüm bir şeyi neden tartışayım ki ? Siz yerçekimini tartışıyor musunuz ?

- Orospuluk farklı bir şeydir, çapkınlık farklı, bir "sürüye" yazılmak farklı. Sonuncusu ancak abazan olabilir bence.

Evet, böyle insanlar var. Aralarında yaşayıp eylemlerinden etkileniyorum.

Cumartesi, Ocak 22, 2011

kendimden bahsetmeyi sevmem ama...



Yüz yıldır falan yazmadım sanırım. Finallerim de yarılandı hem, artık zamanı geldi bence.

İstesek de istemesek de, hayatımızın içinde yer alan ve davranışlarına anlam veremediğimiz kişiler var. Söz konusu ben olunca bu sayı biraz da artıyor sanırım - malum, beş sene kadar asosyal yaşadım ben, insanların iletişim kurma yöntemlerine biraz yabancıyım. Bunun da ötesinde, imalı ses tonlarını anlama, tuhaf bakışların ardındaki gizli esrarı çözme gibi yetilerim yok. Hatta ve hatta (saygı duyduğum kişiler ve yabancılar hariç) kiminle nasıl konuşmam gerektiğini(!) bilmiyorum. Ha, bunların eksikliğini hissediyor muyum ? Hayır, ama çoğu zaman bir durumla karşılaşınca salaklaşıyorum, o ayrı.

Kendimi benim yaşlarımda bir insanın kendini tanıyabileceği kadar iyi tanıdığımı düşünüyorum. Ben düz bir insanım mesela, kendimi ifade edemediğim anlar dışında ağzımdan çıkan kelimelerle kastettiğim şey arasında bir fark olmaz. Geyik yapmadığım sürece imalı cümleler kurmam mesela, bu yüzden kaş göz hareketlerim ve mimiklerimle bu imaları desteklemem imkansız. Sınırlarımı aştığımı düşünmediğim sürece yaptığım hiçbir hareketten pişman olmam, yine olsun yine yaparım. Verdiğim tepkilerden de pişman olmam çoğunlukla, kendimi kolay kolay kaybetmem. Laf sokmam, trip atmam, milleti sıkıştırmam.
Bunları "ben de çok iyi bir insanım, nasıl mükemmel bir dostum, nasıl harika bir sevgiliyim." demek için söylemiyorum. Demek istediğim bunun iyi biri, düşünceli biri olmakla bir ilgisinin olmadığı ve benim dolambaçlı işler/ilişkilerden hoşlanmadığım.
Kıskanmam, kıskançlığı bahane edip saçma işlere kalkışmam.
Israr etmem, ısrar edenlere sert tepkiler vermekten çekinmem.
İnsanların bana ne yapmam gerektiğini ve neyi yapmam gerekirken(!) yapmadığımı söylemelerinden hoşlanmam, bunları yapanlara daha sert tepkiler vermekten çekinmem.
Birine değer veriyorsam belli ederim, seviyorsam söylerim, kendisi hakkındaki düşüncelerimden açık açık bahsetmeyi görevim bilirim.
Dediğim gibi, ben düz biriyim. İyi biri değilim ama en azından hiçbir hareketimin altından başka bir şey çıkacağından korkmaz insanlar. Güvenilir değilim belki, ama güvenli biriyim bence.

Çevremdeki insanlar birbirlerine tripler atıyorlar, birbirlerinin sınırlarını çiğniyorlar, ortalıkta gereksiz gerilimler yaratıyorlar. Birbirlerine ve birbirlerinin hayatlarına/seçimlerine saygıları yok. Çok ufak hesaplar peşinde, çok saçma hareketler yapıyorlar. Türlü çeşit entrika çevirip bir de bunlarla övünüyorlar.
Ben de bunların ortasında durmuş, salak salak etrafıma bakınıyorum.
Böyle salak salak durmaktan rahatsız değilim. Hatta salak olduğumu bile düşünmüyorum ya, neyse. Halimden memnunum, küçük hesaplarla dönen küçük bir dünyam yok. Dünyamın onlarınkinden daha büyük olduğunu biliyorum ve daha büyük dünyaların peşindeyim.

Ama onların bu küçük hesapları/dünyaları benim değer verdiğim kişilerinkilerle kesiştiğinde geriliyorum. Benim huzurlu olmalarına önem verdiğim kişilerin huzurlarını kaçırdıklarında sinirleniyorum.
Çok sinirleniyorum. Çok.



CherishKay

Cumartesi, Ocak 15, 2011

finaller...




Finallerim var...
Ölmez de sağ kalırsam, bir ara yazacağım birkaç satır...
Öpüyorum anacım...
Zaman daralıyor... Oyh...

Cumartesi, Ocak 08, 2011

kiMİM ki ben ?

Selam millet, ben mim yazıyorum !

Sevgili Hero Of Darkroom ve Drukiyyes beni aynı mimle mimlemişler.
E artık durum mim'den çıkıp mimkare haline gelince de, bu akıma daha fazla karşı koyamam diyerek soyundum. Yok lan, öyle soyunmadım, itiraf etmeye soyundum.
Herneyse, ben nasıl şanslı bir mahlukmuşum ki, mim itiraflar mimi. Böyle temel bilgilerimizi falan sıralıyoruz, benim burada bahsetmekten kaçındığım her türlü detayı veriyoruz falan.
Lafı uzatmaya bayılıyorum.
E başlayalım ?


- Kaç yaşındasın?

Nasıl toplarsan topla, çarparsan çarp, bölersen böl, ister karesini al, ister köke sok, ln'ini bile alsan ben maalesef 23 yaşındayım. 24'e yelken açtım, koca kadın oldum, evde kalmış kız kurusuyum, falan filan.
Ama genç kalmak için 90'lılarla takılıyorum, o ayrı.

- İsminin son harfi ne?


İtalik yazarsan İ, bold yazarsan İ, efendi gibi yazarsan İ.


- En sevdiğin renk?

Keşke bu soru "en sevdiğin renk paletleri nelerdir ?" şeklinde olsaydı. Ama elimizdeki bu, işime gelirse artık.
Her tondan pembe bence mükemmeldir. Ama yanına bir de her tondan gri eklersen şeker gibi olurum, sefamdan geçilmez.

- Kilon kaç?

Geçen yıl bir ara 50'yi gördüm, ama endişeye gerek yok. Şu ara 45 - 46 arası seyrediyorum sanırım.

- Boyun kaç?

Bende öyle bir boy var ki... Benim boyutlarımda kütleçekimin etkisi sıfırlanıyor mesela, ben etrafta elektromanyetik kuvvetler etkisinde çeşitli hareketler yapıyorum. Suyun üzerinde falan yürüyorum huzur içerisinde.
Tamam ya, 1.56 falan varım bence.

- Ailenin kaçıncı çocuğusun?

İlkim, ama asla son değilim. Hatta tek de değilim. Ben iki kardeş ablası, anneden hallice biriyim. Benim gibi bir ablayla yaşayan o iki kardeşin haline sizler acıyınız.


- En sevdiğin şarkı?

Cık, bak bu soru o kadar şey ki... Şey ki... Hani öyle bir şey ki, ben bu soruya inanamıyorum mesela.
Gerçi blogu hali hazırda playlist'e çevirmişim zaten, soruya inansam ne, inanmasam ne ?

- Sarışın mı, esmer mi?

Şimdi ben tutar sarışın derim, ama gönlümde kumraldan hallice bir buğday tenli yatıyordur, hatta esmere meyletmişimdir falan, olmaz yani. Veya tam tersi. Böyle olmaz bu işler.
Ben bu soruya frekans demek istiyorum. Frekansımın tutabileceği, eş veya uyumlu periyotlarla salınım hareketi yapabildiğim herhangi bir varlık.
Ha ama, Jensen Ackles candır.



- Sigara?

O bu değil de, dün ben 2 paket bitirmişim lan. Nasıl oldu ben de anlamadım. Ne ara içtim acaba ?

- Alkol?

Bak bu pek yok işte. Sersemlik yapıyor, bulantı yapıyor, ertesi güne baş ağrısı, ertesi hafta boyunca alerji yapıyor. Çok çok seyrek, içimden gelirse falan...

- Çayı fincanda mı içersin, bardakta mı?

Kupada. Tek kelime. Ha ama dışarıda mümkünse porselen fincanda, imkanım varsa yine kupada.
Fiz'de kağıt bardakta. 3 - 4 şekerli.

Bitti, bu kadar. Oyh.

Ben döküldüm, bunlar da dökülsün bence ;


Nephe, Tropikananas, Xavinin Görümcesi, Jove, Okan Ayhan, Luna



Bunu da yaptım ya, artık ölmem ben.

Cuma, Ocak 07, 2011

difin aşık hali...



Ben çok kötü aşık olurum.

Aşık halim hiç çekilmez benim. Adam gibi iki muhabbet edilmez benimle, varsa yoksa "O". Bir O'nu konuşurum, bir de O'nu. Başka hiçbir şeyle ilgili hiçbir laf çıkmaz benden.
Evet, ben de aşıkken herkes gibi hayaller kurarım. Ama yüksek sesle. Ve etrafımı da beni dinlemeye mahkum ederim, öyle pis kitlerim adamı aşıkken.
Kimsenin anlattıklarını hakkını vererek dinleyemem, kendim dahil hiçbir şeye önem veremem. Elim kolum oynar, yerimde duramam, aklım zaten kuşlara yoldaş...
Çok kötü aşık olurum ben.

Hastalık hali gibidir benim aşık halim, geçeceğini bilirsin ama inanamazsın. Sadece ben değil, kimse geçeceğine inanamaz. Herkesi öyle bir ikna ederim ki, bundan sonra başkasını sevebileceğime kimse inanamaz.
Zaten ben de inanamam.
Muhtemelen adamın kendisi de.

Beni tanıyan ve yakın çevremde bulunan istisnasız herkes benim aşık olmamdan korkar. Bu hepsi için bir çöküş nedenidir, ilerleyen zamanlarda intihar sebebine çevirebilir hatta.
Öyle kötü aşık olurum.
Benimle birlikte herkesi aşık ederim o herife. Toplu bir biçimde taparız o adama, hepimizin gözleri kör olur aşkımızdan. Bir şekilde O'nunla birlikte olabilmek için çırpınırız çaresizce, hep birlikte.
Ben aşık olursam, tek başıma olmam. Bir hareket başlatırım.

Felaket bir aşık olurum ben.
Hani önüme gelene, gücümün yettiğine, sesimi duyurabildiğime anlatırım ya O'nu... Nefes almak için ara vermeden hani... Bir tek O'na anlatamam.
Hatta bırak aşık olduğumu, ruh halimi, bilmem neyimi, ben O'nunla bir kelime konuşamam.
Yüzüne bakamam, selam veremem, yanından geçemem.
Bulunduğu ortamda nefes bile alamam ben.
O benim bu anlamsız hallerime doğal olarak anlam veremezken, ben O'nunla dolu, çok anlamlı saatler geçiririm kendi kendime.
Kötü aşık olurum ben.

O'nunlayken zihinsel/fiziksel anlamda kitli, O'nsuzken O'na kitli yaşarım ben aşık olduğumda.

Adam gibi aşık olmayı beceremem. Kendime, çevreme, O'na işkence ederim. Herkesin emdiği sütü burnundan getiririm. Sevdiğime seveceğime pişman ederim.

Çok kötü aşık olurum ben.
O yüzden, hepimizin selameti için, aşık olmamalıyım ben.



Bu görsel Suzanne Woolcott'a aittir. Kişinin dA galerisinden tanıtım amaçlı alınmıştır.

Salı, Ocak 04, 2011

üçler - beşler - sekizler - on beşe doğru...



Tıklım tıklım dolu bir odanın insana boş gelmesi ne ile açıklanabilir acaba ?
Veya tıklım tıklım dolu, hatta artık tıkanmış bir zihnin içinde düşünmeye değer en ufak bir fikir kırıntısı bulunamaması nedendir ki ?

Artık hissedemediğime inandığım her anda canımın yanması/yanabilmesi tüm inançlarımı yıkmam için bir çağrı olabilir mi ?

Üç beş konu ezberleyip mezun olacağım ben. Üç beş adam beğenip biriyle evleneceğim. Sonra üç beş çocuk yapıp kazandığım üç beş kuruşla geçinip gideceğim. Torunlarım doğar elbet, ben de üç beş yıla kalmaz ölürüm.
Hayır. Böyle değil.
Üçün beşin peşinde değilim ben. Üçün beşin derdinde değilim.
Senin anlamadığın o sekiz lazım bana. En az sekize ulaşmalıyım ben, üçle beşle yetinemem.
Asıl hedefim on beş ya, neyse.

Bir ara yapmam gereken konuşmaları yapmalıyım.

Dürüst olacağım, gidişi beklediğimden fazla koydu. Muhtemelen gitmesini beklemediğim için, hiç beklemediğim bir anda gittiği için. Çok da sert gittiği için. Kıra kıra gittiği için.
Son bir defa sarılmak isterdim. Son bir defa yapmak isteyeceğim çok şey vardı aslında. O gittiğinde ben daha her şeyin sonuna gelmemiştim.

Yıkılan hayaller çok can yakabiliyor. O yüzden hayallerini tek başına kurmalı insan.

Bazı insanlar var ki, Newton'u onlardan daha çok seviyorum. Bazı insanlar da kendilerini sevmemem için çabalıyor.
Dört duvar içinde yalnız olmak çok zor, evet. Ama daha da zor olanı, konuştuğu dil Türkçe olsa da anlayamadığın bir insanla dört duvar içinde kapalı kalmak.
Bazen yalnızlığımı özlüyorum. Ama yeniden yalnız kalmamın ne anlama geleceğini bildiğim için vazgeçiyorum hemen.

Kış bunalımım beynimi emiyor. Evet.


Bu görsel Suzanne Woolcott'a aittir. Kişinin dA galerisinden tanıtım amaçlı alınmıştır.

Pazartesi, Ocak 03, 2011

gerçekten mutlu yıllar...



"Gökyüzünün maviliğini, ağaçların yeşilini, çiçeği böceği görmem gerekmez. Zaten görmem bir yana, bakmam da gerekmez. Öyle çoluk çocuk sevmek, hayvan sevmek falan çok gereksiz. Yediğim yemeğin fiyatı önemlidir, lezzeti değil. Arkadaşlık boş iş, dostluk yalan, sevgili desen hepsi terk ediyor eninde sonunda. Eğitim, kendini geliştirme, yeni şeyler öğrenme, hepsi zırva bunların. Üç kitap okuyup beş film izlesem ne olacak ? Az biraz fikrim, düşüncem olsa ne olacak ? İnsan sevsem ne olacak ? Kendimi sevsem kime yarayacak ?
E peki şu dünyada neden bir tek ben mutsuzum ? "

Tamam, olur böyle anlar. Herkes yaşar bu dönemleri. Ne bileyim hiçbir şeye sevinemezsin, hiçbir şeyden keyif alamazsın falan.
Ama bu sadece bir an olsun ya.
Bu sene de tüm sene yapmayın bunu, ne olur.
Bu şekilde sadece beni bunaltıyorsunuz, başka bir halta yaradığı yok.

Ota boka bakıp mutlu olun lan bu sene. Salak salak sırıtın, saçmalayın etrafımda. Sevgi kelebeği tadında önünüze gelen her zımbırtıyı sevin.
Otobüsü yarım saat bekleseniz de geldiğinde sevinin mesela. Hatta otobüse de gerek yok, durup dururken sevinin.
En sıkışık olduğunuz anda biri arayınca arandığınız için sevinin falan. Pollyanna'dan beter olun bu yıl.

Mutlu olun lan bu yıl. Zaten niye yaşıyoruz ?

Yeni yıl yeni yıl atarlandım durduk yere.
Mutlu yıllar.


Bu görsel Suzanne Woolcott'a aittir. Kişinin dA galerisinden tanıtım amaçlı alınmıştır.
Related Posts with Thumbnails