Pazartesi, Haziran 11, 2012

terapi günlükleri #2 tanı...


“Alkolün sertleştirdiği, sigaranın
boğduğu bir ses, dumanın hasına adanmış
bir gırtlaktan çıkıyor ve çağlar ötesinden
gençlik ruhunun nasıl koktuğunu
anlatıyordu, hiçbirimiz o sesi unutamayız.”
-Mikado

Bir zamanlar birilerinin sözlüğünde üç beş kelimeden ibarettim. Dudaklarımdan dökülmeyen isimleri vardı birilerinin, bir zamanlar ben kendimi onların yazgısına hapsetmiştim. Bazı cümleler vardı birileri tarafından yazılmış, ben kendime o cümlelerden modaya uygun kıyafetler dikmiştim. Birilerinin gözleri kor olup saplanmıştı zihnime, birilerinin yaşanmışlıkları yolumu aydınlatsın isterdim. Kendime tapınacak putlar yapardım boş zamanlarımda, yaşam alanımı bir çeşit Kabe’ye çevirmiştim. Bilinen her şeyi bilmeye, bilinmeyen her şeyi çözmeye yeminler etmiştim herkesin önünde, bunları herkes bilsin istemiştim. Gün gelip de bu yeminler tarafından tutuklandığımda, zindana kendi ziyaretime sadece ben gitmiştim. Zamanın birinde baroya kayıtlı avukat kesilip, herkesin bildiği kadarından ibaret olduğuma ikna edivermiştim kendimi, asıl çözmem gerekenin kendi benliğim tarafında şifrelenmiş olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Tanıdıklarımın bazılarını kendime yaratıcı seçerdim, sonra tüm zamanımı yaratılış destanları yazmakla geçirirdim. Yaratıcı olarak seçilemeyen kişileriyse bu destanların baş kahramanları yaparak ödüllendirirdim, onların bu ödülü hak edişlerine inat, kendime ornitorenk rolünü verirdim. Kendi kendime var olmuş olabileceğime hiç ihtimal vermemiştim doğrusu, kendi kendimi hiç görmemiştim. Kendimden bihaber geçirdiğim her bir anın canıma kast edişini izlemekle yetinmiştim, dürüst olmam gerektiğinde kendimi özellikle es geçerdim. Aslında kim olduğumu ezbere bilirdim, sorduklarında hiç tereddüt etmeden cevap verirdim, ben hiç kimseydim. Değil üzerinde düşünmeye, hakkında konuşmaya bile değmezdim. En iyisi beni boş verelim gitsindi, zaten beş para etmezdim. Kendime bakış açım acınası derecelerde seyrederken, ben düzenlediğim müzayedede kendi değerimi kaybetmiştim.
Birilerinin varlıkları zihnimde ışık hızında bölünerek çoğalırken, ben akut solunum yetmezliğinden ölmek üzereydim.
Söylediğim hiçbir şeyin size anlamlı gelmediğinin bilincindeyim, aslında söyleyemediğim pek çok şeyin gerçekte anlamlı olmadığının da bilincindeyim. Cümlelerim ifade edemediklerimin yansıması değil, ancak yalancısı olurlar. Yazının bu son satırlarına geldiğinizde “Bu defa güldürmedi.” dediğinizi duyar gibiyim, bu defa kuru kuruya düşündürdüğüm için tüm özürlerimle...
Öperim.

Mart 2012



Related Posts with Thumbnails